لَهُ الْمُلْكُ (lehül mülk) Yani, mülk umumen (tamamen) Onundur. Sen, hem Onun mülküsün, hem memlûküsün (kulusun), hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor:
Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik (sahip) sayma. Çünkü sen kendini idare edemezsin. O yük ağırdır; kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını (gerekli olan şeylerini) yerine getiremezsin. Öyle ise, beyhude (boşuna) ıztıraba düşüp azap çekme. Mülk başkasınındır. O Mâlik (1) hem Kadîrdir (2) , hem Rahîmdir (3). Kudretine istinad et (dayan); rahmetini ittiham etme (suçlama). Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.
Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun (üzüldüğün) ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin (4) mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir (5), hem Rahîmdir (3). Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.
(1) Melik: Sahip; her şeyin sahibi olan (Allah)
(2) Kadir: Kudret sahibi; herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi (Allah)
(3) Rahim: Rahmet sahibi; rahmetinin çok özel tecellîleri olan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi (Allah)
(4) Kadir-i Rahim: Çok merhametli ve şefkatli olan ve sonsuz güç ve kudret sahibi (Allah)
(5) Hakim: Hikmet sahibi; herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan (Allah)