لَهُ الْحَمْدُ (lehül hamd) Yani, hamd (şükür ve övgü) ve senâ (övme, yüceltme), medih (övgü, şükür) ve minnet Ona mahsustur, Ona lâyıktır. Demek nimetler Onundur ve Onun hazinesinden çıkar. Hazine ise daimîdir. İşte şu kelime şöyle müjde verip diyor ki:
Ey insan! Nimetin zevâlinden (yok olmasından) elem (acı) çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini (yok olmasını) düşünüp o elemden (acıdan) feryad etme. Çünkü o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin (sonsuz rahmetin) semeresidir (meyvesidir). Ağacı bâki (kalıcı, devamlı, sonsuz) ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade (fazla) lezzetli bir iltifat-ı rahmeti (İlâhî rahmet tarafından gelen lütuf) hamd ile düşünüp, lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin. Nasıl ki, bir padişah-ı zîşânın (şanlı padişahın) sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde, yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde (üstünde), bir iltifat-ı şahane (yüksek iltifat) lezzetini sana ihsas (hissettirir) ve ihsan (bağışlar) eder. Öyle de, لَهُ الْحَمْدُ (lehül hamd) kelimesiyle, yani hamd ve şükürle, yani nimetten in'âmı (nimetlendirmeyi) hissetmekle, yani Mün'imi (1) tanımakla ve in'âmı (nimetlendirmeyi) düşünmekle, yani Onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in'âmının (nimetlendirmenini) devamını düşünmekle, nimetten bin derece daha leziz, mânevî bir lezzet kapısını sana açar.
(1) Münim: Nimet verici; gerçek nimet verici olan ve yarattıklarını sonsuz bir şekilde nimetlendiren (Allah)